Ad

adaptasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adaptasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İşletmeler ve Belediyeler İçin Net Sıfır Karbon Rehberi

NET SIFIR KARBON: GELECEĞİN ZORUNLU YOL HARİTASI

Değerli dostlar,

Küresel ısınma, karbon emisyonları ve iklim değişikliği dediğimizde, karşımıza hep aynı kavram çıkıyor: Net Sıfır Karbon. Peki bu sadece bir çevreci slogan mı? Yoksa geleceği şekillendirecek gerçek bir stratejik hedef mi?

Bu yazıda "net sıfır" kavramının ne anlama geldiğini, neden bu kadar önemli olduğunu ve buna ulaşmak için neler yapılması gerektiğini birlikte ele alacağız.

NET SIFIR KARBON NEDİR?

Net sıfır karbon, atmosferimize salınan sera gazı miktarının, doğal ya da teknolojik yollarla dengeye getirilmesi demektir. Yani, bir kuruluşun ya da ülkenin saldığı karbon kadar karbonu dengeleyerek “net” olarak sıfıra ulaşması hedeflenir.

Bu şu demek:

• Fosil yakıttan enerji üretirken saldığımız karbonu,
• Ormanlar, karbon yutakları ya da karbon yakalama teknolojileriyle nötrlemek zorundayız.

NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

🌍 1,5°C hedefine ulaşmak için dünya genelinde emisyonların 2050’ye kadar net sıfıra inmesi gerekiyor.

📉 Ekonomik baskı artıyor. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalarla, karbonu fazla salan ürünler daha pahalıya satılacak.

🏭 Sanayi dönüşüyor. Yüksek karbon salımı olan işletmeler sadece çevresel değil, ticari risk haline geliyor.

NASIL ULAŞACAĞIZ?

1. Karbon Envanteri Çıkarın
Önce ne kadar karbon salındığını bilmemiz gerekiyor. Kurumlar, şehirler ve bireyler için karbon ayak izi hesaplamaları artık şart.

2. Emisyonları Azaltın
Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, yalıtım sistemleri gibi çözümlerle doğrudan azaltım yapmalıyız.

3. Karbonu Dengeleyin
Azaltılamayan emisyonlar için ormanlandırma, karbon tutma teknolojileri, biyochar ve benzeri yöntemlerle dengeleme yapılmalı.

4. Planlama Yapın: SECAP
Belediyeler için Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planları (SECAP) net sıfıra ulaşmak için somut yol haritaları sunar.

NET SIFIR KARBON HEDEFİNİN YARARLARI

✅ Daha düşük enerji maliyetleri
✅ İhracatta rekabet avantajı
✅ Daha sağlıklı bir çevre
✅ Yatırımcılar için güvenli liman
✅ İklim krizine karşı dirençli bir ekonomi

İKLİM OKULU’NDAN ÇAĞRI

Biz İklim Okulu olarak, net sıfır karbon hedefinin yalnızca bir teknik mesele olmadığını biliyoruz. Bu, toplumun zihniyet dönüşümüdür.

• Belediyeler için SECAP danışmanlığı
• Şirketler için karbon ayak izi hesaplama ve azaltım planları
• Okullarda ve STK’larda iklim eğitimi
• Gençler için yeşil meslek danışmanlığı
sunuyoruz.

Çünkü net sıfır, yalnızca çevrenin değil, ekonomik ve sosyal geleceğimizin de anahtarıdır.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu


Dünyada Bu Kadar Sorun Varken İklim Değişikliği Ne Kadar Önemli?

Öncelikler Sıralamasında İklim Nerede?

Değerli dostlar,

Dünya zor bir dönemden geçiyor. Bir yanda Ukrayna-Rusya savaşı, diğer yanda Sudan ile Güney Sudan arasında yeniden alevlenen çatışmalar. Ortadoğu’da Filistin-Gazze hattında siyonist israillilerin yaptıkları soykırım, Myanmar’da sistematik katliamlar, Doğu Türkistan’da uzun süredir devam eden yaşam ihlalleri… Tüm bu sorunlar yalnızca politik değil, doğrudan yaşam hakkını ilgilendiren trajediler. Aynı zamanda Türkiye gibi ülkelerde yaşanan ekonomik zorluklar da toplumların en temel ihtiyaçlarına ulaşmasını engelliyor.

Bu manzara karşısında soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor: İklim değişikliği bu yaşananların neresinde duruyor? Gerçekten bu kadar elzem mi? Yoksa sırası mı değil?

İklim Değişikliği Bir Lüks Gündem mi?

Bazı çevreler iklim değişikliğini konuşmanın, küresel meseleler arasında “refah seviyesi yüksek ülkelerin ilgilendiği bir konu” olduğunu düşünüyor. Gerçekten de savaş ve açlık gibi çok daha acil görünen krizlerin ortasında, karbon emisyonlarını, 1.5 derece hedefini veya COP zirvelerini konuşmak, ilk bakışta fazla teorik ya da ikincil bir mesele gibi algılanabiliyor.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey şu: İklim değişikliği, doğrudan etkisini zamanla gösteren, ama etkilediği alanlar bakımından her şeyin temeline dokunan bir olgu. Tarım, su, enerji, göç, sağlık, güvenlik… Yani aslında ekonomik buhran da, savaşlar da, göçler de bir noktada iklimin etkileriyle kesişiyor.

İklim Değişikliği Kaçıncı Sırada?

Tarafsız bir gözle bakarsak, iklim değişikliği hayatta kalma ile ilgili değilmiş gibi görünse de, yaşamın sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilgilidir. İnsanların bombalardan kaçtığı coğrafyalarda bugün birinci öncelik güvenlik olabilir; ancak uzun vadede bu coğrafyalarda susuzluk, çölleşme, tarım krizleri daha derin çatışmalara zemin hazırlayabilir.

Dolayısıyla iklim değişikliği belki şu an gündemin birinci sırasında değildir; ama orta ve uzun vadede diğer tüm krizleri etkileyebilecek nitelikte olması nedeniyle, stratejik önceliklerde ilk beş içinde mutlaka yer almalıdır.

Öncelikleri Birbirine Düşürmek Yerine Bütüncül Düşünmek Gerekir

Bu meseleye “önce insan mı, önce iklim mi?” şeklinde bakmak, aslında ayrıştırıcı bir tuzaktır. Çünkü iklim konusu zaten insanla ilgilidir. Savaşın olduğu yerde yıkım olur ama iklim yıkımı sessiz ve kalıcı olur. Ekonomik kriz geçici olabilir, ama toprağın ve suyun kaybı onarılmaz olabilir. Bu yüzden insani, sosyal ve ekolojik krizlerin hepsi birlikte ve bütüncül bir anlayışla ele alınmalıdır.

Sonuç olarak, iklim değişikliği “öncelik” kavgası yapılacak bir mesele değil; öncelikleri sürdürülebilir kılmanın zemini olan bir meseledir. Evet, savaşlar, açlık ve hak ihlalleri elbette önceliklidir; ama bu dünyada nefes alacak temiz hava, içecek su, üretecek toprak olmadan o öncelikleri yaşatmak da imkansız hale gelir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İklim Değişikliği: Felaket mi, Fırsat mı?

İklim Krizi mi, Yoksa Fırsatı mı?

Değerli dostlar,

Uzun süredir iklim değişikliği üzerine konuşuyor, yazıyor, eğitimler düzenliyor ve farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bu kelime artık hayatımıza öylesine yerleşti ki, “iklim” dendiğinde hemen ardından gelen “kriz” kelimesi neredeyse ezbere söyleniyor. Ancak bugün farklı bir pencereden bakalım istiyorum. Acaba iklim değişikliği yalnızca bir felaket habercisi mi? Yoksa aslında doğru bakıldığında yeni bir teknolojik dönüşümün, ekonomik vizyonun ve çevresel farkındalığın kapısını mı aralıyor?

Yeni Nesil Bir Dönüşüm: Elektrikli Araçlar ve Temiz Teknolojiler

Geleneksel fosil yakıtlı araçlardan elektrikli motorlara geçiş, yalnızca çevreci bir hamle değil; aynı zamanda ekonomik rekabetin yeni kulvarı. Bugün Almanya, Çin, Norveç ve ABD gibi ülkeler elektrikli otomobil üretimini ulusal öncelik haline getirirken, birçok gelişmekte olan ülke hâlâ bu değişimi yalnızca izliyor.

Ancak bu dönüşüm sadece otomobillerle sınırlı değil:

  • Tarımda elektrikli traktörler,

  • Belediyelerde elektrikli çöp kamyonları,

  • İnşaatta elektrikli iş makineleri,

  • Sanayide düşük karbonlu üretim sistemleri…

Bunların hepsi iklim değişikliği tehdidine karşı değil, fırsatına karşılık olarak doğdu. Kısacası, iklim krizi, sadece alarm değil; aynı zamanda bir yenilik ve yatırım çağrısıdır.

“İklim Krizi” Yerine “İklim Fırsatı” Demek Mümkün mü?

Elbette krizin fiziksel ve sosyolojik etkilerini görmezden gelemeyiz. Ama unutmamamız gereken şey şudur: Her kriz, bir uyum ve dönüşüm sürecini de beraberinde getirir. Bu noktada “iklim fırsatı” demek;

  • Gençleri yeşil meslekler konusunda eğitmek,

  • Üniversiteleri iklim girişimciliği merkezlerine dönüştürmek,

  • Belediyeleri iklim adaptasyonu liderlerine çevirmek demektir.

Fırsat, felaketi reddetmek değil; ona karşı hazırlıklı, vizyoner ve üretken olmaktır.

Peki Ne Yapmalı?

  1. İklim adaptasyonunu stratejik bir plana dönüştürmeliyiz.
    Yerel yönetimlerde SECAP gibi planları yaygınlaştırmalı,
    altyapı yatırımlarını iklim risklerine göre yeniden düşünmeliyiz.

  2. Yeşil sanayiye geçişi hızlandırmalıyız.
    Ar-Ge destekleriyle elektrikli araçlar, temiz enerji üretimi, enerji verimliliği teknolojileri gibi alanlarda yerli üretimi teşvik etmeliyiz.

  3. İklim farkındalığını ekonomik bilinçle birleştirmeliyiz.
    Bu konuyu sadece çevreci bir duyarlılık değil, bir kalkınma politikası olarak görmeliyiz.

Sonuç olarak: Artık Krizi Değil, Çözümü Konuşma Zamanı

İklim Okulu olarak biz, bu dönüşümün sadece teknik değil, sosyal ve zihinsel de olduğunu biliyoruz. Bu yüzden kriz kelimesini bazen bırakıp “iklim fırsatı” diyebilmek, belki de yeni çağın başlangıcıdır.

Çünkü gelecek, yalnızca kirlilikten değil; vizyonsuzluktan da kaybedilir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İklim Göçü Nedir? Gerçek mi, Mit mi?

Göller Kuruyor, İklim Değişiyor: İklim Göçü Nedir?
Değerli dostlar,

Göç dendiğinde akla çoğu zaman savaşlar, yoksulluk, siyasi baskılar gelir. Ancak son yıllarda dünya kamuoyunda yükselen yeni bir kavram var: İklim göçü. Yani insanların doğrudan iklim koşullarındaki değişimler nedeniyle yaşam alanlarını terk etmesi.

Bu kavram belki hâlâ birçok ülkenin resmi göç politikasında yer bulmuş değil ama gerçek şu ki; toprak çatladığında, su çekildiğinde, iklim dönüştüğünde, insanlar da kaçınılmaz olarak yön değiştiriyor.

Orta Asya’da Bir Vaktiyle Vaha Olan Coğrafyalar

Orta Asya geçmişte geniş nehir sistemleri, büyük göller ve mevsimsel dengeyle tarıma elverişli, göçebe halklar için yaşanabilir bir coğrafyaydı. Bugün ise Aral Gölü’nün yok oluşu, Hazar çevresindeki su kayıpları, aşırı buharlaşma ve tarım arazilerinin tuzlaşması bu bölgenin yavaş yavaş iklimsel olarak yaşanmaz hale geldiğini gösteriyor.

Gece-gündüz sıcaklık farkı geçmişte 10–12 derece iken bugün bu fark birçok yerde 18–20 dereceyi bulabiliyor.

Bu değişim sadece sağlığı değil, tarımı, hayvancılığı ve en önemlisi mevsimsel hareketliliği etkiliyor.

Eskiden mevsimsel göç yapan topluluklar artık iklimin öngörülemezliği nedeniyle yerleşik yaşam alanlarını tamamen terk ediyor. Son 30 yılda Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan gibi ülkelerden Rusya’ya, Türkiye’ye ve Avrupa’ya doğru göç eden yüzbinlerce insan, ekonomik nedenlerin yanında iklim kaynaklı geçim krizi yaşıyor.

Anadolu’da da Benzer Bir Tehdit Var mı?

Bugün Anadolu'da da aynı uyarı sinyallerini görüyoruz.


• Tuz Gölü'nün büyük oranda kuruması,
• Konya Havzası'nda obrukların artışı,
• Van Gölü çevresinde yağışların düzensizleşmesi,
• İç Anadolu'da yer altı su seviyesinin dramatik şekilde düşmesi,
• Marmara ve Ege'de zeytinliklerin yanması,
• Akdeniz’de tropik sıcaklıklar…

Bu listeyi uzatmak mümkün. Henüz Anadolu'dan büyük ölçekli bir iklim göçü yaşanmış değil. Ancak tarımın sürdürülemez hale gelmesi, su temininin aksaması ve kırsalda yaşamın zorlaşması, özellikle genç nüfusun büyük şehirlere ve yurt dışına göç etmesini hızlandırabilir.

Avrupa ve Amerika’ya Göçler Ne Kadar “İklimle” İlgili?

Afrika’dan ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya yönelen göçlerde iklim etkisi doğrudan ve dolaylı olarak hissediliyor. Sudan’daki Nil bölgesinin kuruması, Yemen'deki su krizleri, Sahel bölgesindeki çölleşme... Hepsi çatışmalara, kıtlığa ve nihayetinde yerinden edilmeye neden oluyor.

Amerika kıtasına yönelik göçlerde de Orta Amerika'daki aşırı fırtınalar, kasırgalar ve kuraklıklar etkili.
Artık birçok göç uzmanı şunu kabul ediyor:
“İklim, artık göçün görünmeyen ama belirleyici aktörlerinden biridir.”

İklim Göçü, Geleceğin En Büyük Krizlerinden Biri Olabilir mi?

Cevap: Evet.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 2050 yılına kadar en az 200 milyon insanın iklim nedeniyle göç etmesi bekleniyor. Bu göçler yalnızca Güney’den Kuzey’e değil, aynı zamanda ülke içinde kırsaldan kente, deniz kıyısından iç kesimlere olacak.

Ülkeler göç politikalarını hâlâ sadece siyasi ve ekonomik düzlemde tasarlarken, iklim etkilerini göz ardı etmeleri, yakın gelecekte büyük sosyal patlamalara neden olabilir.

Sonuç olarak: Suyun Olduğu Yere Göç Başlar

İklim değişikliği, insanları yalnızca terletmiyor; yerlerinden ediyor.
Artık sınır çizgileri yalnızca haritalarda değil, kuruyan göllerin kenarında, çöle dönen ovalarda ve yağmuru bekleyen tarlalarda yeniden çiziliyor.

İklim göçü, bir gün hepimizin meselesi olabilir. Şimdiden anlamak, konuşmak ve hazırlıklı olmak gerekir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



COP30 ZİRVESİNDE NELER KONUŞULACAK?

COP30: Amazon’un Kalbinde Küresel İklim Zirvesi

Değerli dostlar,

2025 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30), 10-21 Kasım tarihleri arasında Brezilya'nın Amazon bölgesindeki Belém şehrinde düzenlenecek. Bu zirve, COP tarihinin Amazon'da gerçekleşecek ilk buluşması olacak ve bu yönüyle büyük bir sembolik ve stratejik anlam taşıyor.

Neden Belém, Neden Amazon?

COP30’un Amazon’da düzenlenmesi, dünyanın en büyük yağmur ormanlarının korunmasına yönelik küresel vurguyu daha da görünür kılmak amacı taşıyor. Bu tercihle, iklim krizinde ormanların ve yerli halkların önemi daha fazla gündeme taşınıyor.

🗓️ Zirve Takvimi

Zirvenin resmi oturumları 10-21 Kasım tarihleri arasında yapılacak. Devlet başkanlarının katıldığı açılış ve liderler oturumları ise 6-7 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek.

🎯 COP30’un Ana Gündem Başlıkları

Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler): Ülkelerin karbon azaltımı taahhütlerinin güncellenmesi ve uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi.

İklim Finansmanı: Gelişmekte olan ülkeler için büyük ölçekli iklim finansmanının mobilize edilmesi hedefleniyor.

Ormanların Korunması: Tek tür ormanların dönüştürülmesi ve biyoçeşitliliği destekleyen projelerin yaygınlaştırılması ön planda olacak.

İklim Adaleti ve Yerli Halkların Katılımı: Yerli halkların haklarının korunması ve karar alma süreçlerine katılımı, bu zirvede ayrı bir önem taşıyor.

Altyapı Hazırlıkları

Belém şehri, binlerce kişiyi ağırlayabilmek için yeni konaklama alanları ve ulaşım altyapısı geliştiriyor. Bununla birlikte, hazırlık sürecinde çevresel hassasiyetlerin gözetilmesi de kamuoyunun dikkatinde.

İklim Okulu’ndan Notlar

İklim Okulu olarak COP30 zirvesini yalnızca izlemekle kalmıyor; zirveden elde edilen bilgi ve gelişmeleri Türkiye’deki iklim politikalarına entegre etmeyi, eğitim müfredatımıza aktarmayı ve sürdürülebilir dönüşüm için ilham almayı hedefliyoruz.

Bu zirve, gençler için bir öğrenme fırsatı, yerel yönetimler için bir yol haritası, girişimciler için yeşil bir vizyon olabilir.



Dünyayı Şekillendiren Üç Makro Trend: Enerji, Gıda ve Sağlık

DEĞİŞEN DÜNYADA YÜKSELEN ÜÇ ANA DALGA: ENERJİ, GIDA VE SAĞLIK

Değerli dostlar,

Dünya artık eskisi gibi değil, bunu hepimiz hissediyoruz.
Fakat sadece olaylara değil, eğilimlere, yani trendlere bakarsak asıl değişimin nereden geldiğini görebiliriz.
Bu yüzyılın makro eğilimlerine baktığımızda üç büyük başlık hemen öne çıkıyor: enerji, gıda ve sağlık.

Bunlar artık sadece sektör değil, hayatta kalma başlıkları.

1. ENERJİ: YENİLENEBİLİR Mİ, ERİŞİLEBİLİR Mİ, GÜVENLİ Mİ?

Enerji artık sadece “üretim” değil, aynı zamanda jeopolitik bir koz, iktisadi bir kaldıraç, sosyal bir adalet meselesi hâline geldi.
Savaşlar, krizler, yaptırımlar gösterdi ki, fosil yakıt bağımlılığı, ülkeleri zayıflatıyor.
Bu yüzden dünya artık enerji bağımsızlığını konuşuyor.

Bu çağın en büyük sorusu şu:
"Enerji hem temiz, hem ulaşılabilir hem de güvenli olabilir mi?"
Cevap: Evet ama sadece vizyon ve yatırım ile.

2. GIDA: SADECE TOK TUTMAK DEĞİL, STRATEJİK GÜÇ

Pandemide gördük, savaşta tekrar hatırladık:
Gıda tedariki kırılgandır.
Ve gıda sadece sofrada değil, siyasette, dış politikada, göç dalgalarında belirleyici.

Bugün gıdayı konuşurken şunlara bakmamız gerekiyor:
• Tarımda enerji ve su verimliliği
• Gıda israfı ve kaybı
• Kentsel tarım, topraksız üretim modelleri
• Gıda güvenliği ve adil erişim

Unutmayalım ki gıda egemenliği, yeni yüzyılın en stratejik hamlesidir.

3. SAĞLIK: PANDEMİ BİTTİ AMA KIRILGANLIK DEVAM EDİYOR

Sağlık sistemleri, COVID-19 ile en büyük stres testini yaşadı.
Ve artık sağlık sadece hastane ile değil; çevreyle, gıdayla, şehir planlamasıyla konuşulmalı.
İklim değişikliği, su stresi, hava kirliliği, gıda güvenliği…
Hepsi halk sağlığına doğrudan etki ediyor.

Artık toplumlar “önleyici sağlık”, sağlıkta dijitalleşme, yeşil hastane” ve ekolojik tıp gibi kavramlara yatırım yapıyor.

Yani sağlık, sadece tedavi değil, yaşam tarzı hâline gelmeli.

SONUÇ OLARAK:

Enerji, gıda ve sağlık; 21. yüzyılın sadece gündemi değil, geleceği şekillendiren ana akımları.
Kim bu üç alanda erken hazırlık yaparsa,
Kim çözüm üreten iş modelleri geliştirirse,
Kim gençlerini bu konulara yönlendirirse…
İşte geleceğin güçlü toplumu da o olur.

Bizler, çevre mühendisleri olarak yalnızca teknik bilgiyle değil, vizyonla da konuşmalıyız.

Çünkü dünya sadece teknolojiyle değil, aynı zamanda doğru sorularla değişecek.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İklim Değişikliği Hangi Sektörleri Etkileyecek?

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN EN ÇOK ETKİLENECEK SEKTÖRLER: TARIM, SANAYİ, ULAŞTIRMA

Değerli dostlar,

İklim değişikliği bir doğa sorunu değil, bir sistem dönüşümüdür.
Ve bu dönüşüm, ilk olarak ekonomik yapı taşlarını zorlayacak:
Tarım, sanayi ve ulaştırma.

Bunlar yalnızca büyük sektörler değil, aynı zamanda birbirine bağımlı zincirin ilk halkalarıdır.
Bu halkalar dönüştükçe, dalga dalga tüm alt sektörler de değişime zorlanacak.

1. TARIM: TOPRAĞIN DİLİ DEĞİŞİYOR

Kuraklık, mevsim kaymaları, aşırı hava olayları ve toprak tuzlanması…
Tarım sektörü, iklim değişikliğinin en ön cephelerinden biri.
Verimli topraklar susuz kalıyor, bazı bölgelerde ekim takvimi baştan yazılıyor.

Bu dönüşüm:

  • Sürdürülebilir sulama sistemlerini,

  • İklime dayanıklı tohumları,

  • Agroekolojik tarım uygulamalarını
    zorunlu kılacak.

Ve unutmayalım: Tarım sadece gıda değildir. Hayvancılık, tekstil, ilaç, kozmetik gibi onlarca alt sektör onunla birlikte şekil alır.

2. SANAYİ: KARBON AYAK İZİNİN YENİ TANIMI

İklim krizi, sanayinin üretim yapısına dokunmadan çözülmez.
Enerji yoğun sektörler, karbon salımında birincil kaynak.
AB’nin uygulamaya başladığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalarla sanayi artık sadece maliyet değil, karbon bilançosuyla da rekabet edecek.

Bundan sonra:

  • Atık ısı geri kazanımı,

  • Enerji verimli üretim tesisleri,

  • Yeşil bina ve ekipman dönüşümü
    zorunlu hâle gelecek.

Bu dönüşüm; kimya, çimento, çelik, plastik, tekstil, otomotiv gibi tüm alt sektörlere sirayet edecek.

3. ULAŞTIRMA: YOLLAR YEŞİL OLMAK ZORUNDA

Ulaştırma sektörü hâlâ küresel karbon salımının %25’inden fazlasını oluşturuyor.
İçten yanmalı motorlar, ağır taşıma filoları, deniz taşımacılığı, havayolu…
Hepsi radikal değişimle karşı karşıya.

Elektrikli araçlar, hidrojenli taşımacılık, akıllı şehir çözümleri, toplu taşıma yatırımları artık birer tercih değil, zorunluluktur.

Bu dönüşüm beraberinde akü teknolojisi, batarya geri dönüşümü, yazılım çözümleri gibi yepyeni alanları da büyütecek.

DALGA DALGA YAYILACAK DÖNÜŞÜM

Tarım, sanayi ve ulaştırma; birincil dönüşüm dalgasının merkezindedir.
Ancak bu dönüşüm:

  • Ambalaj üretiminden gıdaya,

  • Enerji dağıtımından inşaata,

  • Lojistikten perakendeye kadar
    tüm ekonomik yapıyı etkileyecektir.

İklim değişikliği bir kriz değil, dönüşüm zorunluluğudur.
Ve bu dönüşümün sancılarını değil, fırsatlarını konuşmalıyız.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



Yeşil Ev Projeleri: Doğayla Uyumlu ve Ekonomik Yaşam Alanları

Yeşil Ev Proje Paketi: Doğayla Uyumlu, Sade ve Erişilebilir Yaşam Alanları

Hazırlayan: Süleyman Çetin
Çevre Yüksek Mühendisi | İklim Okulu Kurucusu

Giriş

Sürekli büyüyen kentler, artan maliyetler ve iklim krizi... Bu sorunlara cevap veren bir yaşam modeli var: yeşil ve minimalist evler. Daha az tüketim, daha az atık, daha fazla verim ve daha sade bir yaşam.

İşte bu nedenle, doğaya zarar vermeyen, enerji verimli ve estetik yaşam alanları sunan Yeşil Ev Proje Paketini oluşturdum.

1. Örnek: "Basit Yaşam Evi" (25 m²)

  • Tek katlı, ahşap yapı

  • Güneş paneli sistemi (off-grid)

  • Yağmur suyu toplama haznesi

  • Kompost tuvalet

  • Mini sebze bahçesi alanı

Kimler için?

  • Tek yaşayanlar, emekliler, sıfırdan doğaya dönmek isteyenler


2. Örnek: "Aileye Uygun Yeşil Ev" (45 m²)

  • 2 oda 1 salon

  • Yeşil çatı uygulaması

  • Doğal yızey kaplama ve yıl boyu havalandırma

  • Gri su geri kazanımı

  • Pasif güneş tasarımı ile enerji verimliliği

Kimler için?

  • çocuklu aileler, kırsala taşanlar, doğa dostu ev hayali kuranlar


3. Örnek: "Modüler Yaşam Alanı" (12 m² x 3)

  • Taşınabilir 3 modülden oluşan tasarım

  • Döşeme altı yızey izolasyonu

  • Minimalist iç plan (uyku + çalışma + oturma)

  • Güneş enerji paneli ve batarya kutusu

Kimler için?

  • öğrenciler, kamp alanları, bireysel atölye veya çalışma alanı isteyenler


Ek Bilgi: Yeşil Evlerde Kullanılabilecek Malzemeler

  • Bambu parke

  • Küreşel sertifikalı geri dönüştürülmüş izolasyon malzemeleri

  • Kil ve kireç bazlı duvar boyaları

  • Doğal taş ve ahşap uygulamaları


✅ Sunduğumuz Hizmetler

  • Örnek ev planlarının sunulması

  • Kendi arsanız için özel basit tasarım çalışması

  • Danışmanlık: malzeme, iklim verisi uyumu, yerel mevzuat

  • Fon bulma ve proje yazım desteği


İletişim

Bu tarz projelerle ilgileniyorsan veya kendi yaşam alanını doğayla uyumlu bir şekilde planlamak istiyorsan, benimle iletişime geçebilirsin:


“Azla Daha Çok” Yaşam Mümkün.
Sen de bu dönüşümde yer almak istersen, İklim Okulu ile birlikte çalışalım!



Zirai Don Felaketi ve İklim Değişikliği Arasındaki Bağ Nedir?

Nisan ayının ortasında Türkiye'nin dört bir yanında yaşanan zirai don felaketi, yalnızca bir meteorolojik olay değil; iklim değişikliğinin tarıma ve gıda güvenliğine etkilerinin somut bir göstergesidir. 36 ilde meyve bahçeleri, bağlar ve tarım alanları don etkisiyle zarar gördü. Bu olay, artık “alışılmış” hava olaylarının dışında, mevsim dışı aşırı iklim olaylarının ülkemizde daha sık yaşanacağını gösteriyor.

Zirai Don Neden İklim Krizinin Belirtisidir?

İklim değişikliği, yalnızca sıcaklık artışlarından ibaret değildir. Aynı zamanda:

  • Mevsim kaymaları,

  • Aşırı soğuk ve sıcak dalgaları,

  • Ani hava değişimleri,

  • Uzun kuraklıkların ardından gelen ani yağışlar gibi birçok uç olayın yaşanma sıklığını ve şiddetini artırır.

Nisan ayında yaşanan don olayı, özellikle çiçeklenme ve tomurcuklanma dönemindeki bitkiler için son derece yıkıcıdır. Bu dönemde gelen bir soğuk hava, bir yıllık emeği ve geçimi bir gecede yok edebilir.

İklim Krizi: Üreticinin de Tüketicinin de Sorunu

Zirai donun etkilediği ürünler arasında kayısı, üzüm, fındık, narenciye, Antep fıstığı, karpuz, zeytin, çay, elma gibi Türkiye'nin hem iç tüketimi hem de ihracatı açısından önemli birçok kalem yer alıyor.
Bu da demek oluyor ki:

  • Üretici zarar görüyor,

  • Tüketici fiyat artışıyla karşılaşıyor,

  • Ülke ekonomisi gıda enflasyonu baskısı altında kalıyor.

İklim Okulu’ndan Çağrı: Dirençli Tarım İçin Eğitime ve Dayanışmaya İhtiyacımız Var

İklim Okulu olarak biz, bu olayları sadece “doğal afet” olarak görmek yerine, iklim bilincini artırmak, tarımda uyum politikalarını yaygınlaştırmak ve yerel düzeyde çözüm üretmek için çalışıyoruz.

  • Tarım alanında iklim risk yönetimi eğitimi,

  • Zirai iklim tahminleri ve erken uyarı sistemlerinin kullanımı,

  • Yerel yönetimlerle SECAP (Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı) hazırlıkları,

  • Ve gençleri bu sürece dahil edecek iklim okuryazarlığı çalışmaları bizim önceliklerimiz arasında.

Çözüm: Daha Dayanıklı Tarım, Daha Bilinçli Toplum

Zirai don gibi afetlerin etkisini azaltmak için;

  • Tarım sigortalarının yaygınlaştırılması,

  • Uyum odaklı tarım yöntemleri,

  • Doğru tür seçimi ve agroekolojik yaklaşımlar
    gibi politikalarla iklim değişikliğine karşı tarım sektöründe dayanıklılığı artırmalıyız.

İklim değişikliği sadece bir doğa meselesi değil; gıdanın, geçimin ve geleceğimizin meselesidir.
Ve bu yüzden, iklim okulu gibi yapılar, sadece bilgi vermekle kalmaz; farkındalığı eyleme dönüştüren toplulukları inşa eder.



İklim Değişikliğinde Ne Durumdayız? Enerji ve Sürdürülebilirlik Göstergeleri

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE NE DURUMDAYIZ? ENERJİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERSPEKTİFİ

Değerli dostlar,

İklim değişikliği artık bilimsel bir tartışma değil; jeopolitik, ekonomik ve sosyal bir gerçekliktir.
Ve biz bu gerçekliğin tam ortasındayız.

Günümüzde iklim krizinin iki temel ekseni var:
1. Enerji dönüşümü
2. Sürdürülebilirlik uygulamaları

Peki bu iki alanda gerçekten ne durumdayız?

1. ENERJİDE NE KADAR YEŞİLİZ?

Dünya enerji sistemi hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı.
Kömür, petrol ve doğalgaz hâlâ küresel enerji tüketiminin %77’sini oluşturuyor.
Ancak sevindirici bir gelişme var: Yenilenebilir enerji yatırımları tarihte ilk kez fosil yakıtları geçti.

  • 2023’te dünya genelinde elektrik üretiminin %30’u yenilenebilir kaynaklardan geldi.

  • Güneş enerjisi kurulumları rekor kırdı.

  • Türkiye dahil birçok ülke çatı GES sistemleri, rüzgar santralleri ve enerji kooperatifleri kurmaya başladı.

  • Batarya ve hidrojen teknolojileri hızla gelişiyor.

Ancak sorun şu: Bu değişim çok yavaş ilerliyor.
Bilim insanlarına göre küresel sıcaklık artışını 1.5°C’de tutmak için dönüşümün şu anki hızdan 3 kat daha hızlı olması gerekiyor.

2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK GÜNDELİĞE GİRDİ Mİ?

Sürdürülebilirlik artık sadece bir “etiket” değil, bir yaşam ve üretim modeli.

  • Avrupa Yeşil Mutabakatı,

  • Net Sıfır Karbon hedefleri,

  • Döngüsel ekonomi uygulamaları,

  • Karbon ayak izi ölçüm zorunlulukları
    kurumları, şehirleri ve bireyleri yeni bir ekonomik düzene zorluyor.

Ama hâlâ büyük bir açık var:
Sürdürülebilirlik hâlâ gerçek anlamda tabana yayılmış değil.

Pek çok şirket yalnızca yeşil pazarlama (greenwashing) ile görünürlük sağlıyor.
Oysa sürdürülebilirlik demek:

  • Gereksiz tüketimin azaltılması,

  • Atığın kaynağında önlenmesi,

  • Enerji, su ve malzeme verimliliğinin artırılması,

  • Yerel üretim ve yerel çözümlerin teşvik edilmesi demektir.

NEREDEYİZ VE NE YAPMALIYIZ?

Neredeyiz?
Kritik eşiği geçmek üzereyiz. İyimser senaryolar ancak hızla harekete geçersek gerçek olur.

Ne yapmalıyız?

  • Enerji verimliliğini öncelemeliyiz.

  • Her kurum, kendi karbon ayak izini bilmeli ve raporlamalı.

  • Belediyeler, SECAP planları hazırlamalı.

  • Tarımda, üretimde ve ulaşımda iklim dostu çözümler yaygınlaştırılmalı.

  • Birey olarak tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz.

Ve en önemlisi: Farkındalık yetmez, değişim gerekir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



22 Nisan Dünya Günü: Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Harekete Geç

22 NİSAN DÜNYA GÜNÜ: GEZEGENİMİZİN SESİNE KULAK VER

Değerli dostlar,

Dünya Günü, tam da bu yüzden yalnızca bir çevre günü değil; aynı zamanda adalet, eşitlik, dayanışma ve sürdürülebilirlik günüdür.

Tüm bunlar Dünya Günü’nü bir gün değil, bir yaşam modeline dönüştürme çabamızın yansımasıdır.

Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ve her yıl 22 Nisan’da kutlanan Dünya Günü, aslında bir kutlama değil, bir hatırlatmadır.
Çünkü dünya artık bize değil, biz dünyaya borçluyuz.
Toprak çatlıyor, sular çekiliyor, ormanlar yanıyor, hava zehirleniyor.
İklim değişikliği artık uzak bir gelecek değil, bugünün krizi.
Peki, Neden 22 Nisan?
22 Nisan 1970’te milyonlarca insan ABD’de sokaklara çıktı ve “temiz hava, temiz su, temiz gelecek” talep etti.
Bu hareket kısa sürede küresel bir ekolojik uyanışa dönüştü.
Bugün 190’dan fazla ülkede dünya genelinde 1 milyardan fazla kişi her yıl bu günü çeşitli farkındalık etkinlikleriyle anıyor.
Ancak gelin kabul edelim:
Dünya artık bir günü değil, her günü kendisine ayırmamızı istiyor.
İklim Okulu’nun Bakışıyla Dünya Günü
Biz İklim Okulu olarak bu günü sadece hatırlamak değil, dönüştürmek için kullanıyoruz.
Çünkü biliyoruz ki farkındalık yetmez, eylem gerekir.
• Yerel yönetimlerle SECAP hazırlığı,
• Kurumlarla karbon ayak izi hesaplamaları,
• Gençlerle iklim eğitimi,
• Şirketlerle yeşil dönüşüm danışmanlığı,
• Okullarda sıfır atık ve enerji verimliliği uygulamaları,
• Kütüphanelerle iklim kitaplığı oluşturma,
• Ailelerle doğal yaşam eğitimleri...

Bu Yılın Teması: PLANET vs. PLASTİK
2024 Dünya Günü’nün teması “Planet vs. Plastic” yani “Gezegen mi, Plastik mi?”
Her yıl 400 milyon tondan fazla plastik üretiliyor.
Yüzlerce yıl doğada kalan bu maddeler artık deniz tuzunda, anne sütünde, hatta akciğerlerimizde bile var.
Bu yılın mesajı çok net:
Plastikten değil, doğadan yana ol.

SONUÇ OLARAK:
Dünya Günü, bir dilek günü değil, bir karar günüdür.
Karar ver: Daha az tüket, daha çok düşün.
Karar ver: Çöpe değil, toprağa sadık kal.
Karar ver: Bugünü değil, yarını gözet.
Ve unutma…
Başka bir dünya yok. Ama başka bir yaşam mümkün.
Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu